Marka Hukuku Davalarında Taraflar
Av. Sultan Ballı
Av. Ali Mert Çavuşoğlu
Giriş
Türk hukukunda markalara ilişkin açılacak davalarda davacı ve davalı kişilerin doğru tespiti büyük önem taşımaktadır. Nitekim ilgili dava bakımından davayı ikame eden kişinin hukuken davacı sıfatını haiz olmadığı hallerde aktif husumet yokluğu nedeniyle, davanın yöneltildiği kişinin hukuken davalı sıfatını haiz olmadığı hallerde ise pasif husumet yokluğu nedeniyle davanın reddedilmesi kaçınılmazdır.
Aşağıda Türk marka hukukunda davacı ve davalı sıfatını ilgili davalar bakımından ele almaktayız.
I. Marka Hükümsüzlük Davalarında Taraflar
A. Davacılar
6769 sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu (“SMK”) m. 25/2 uyarınca markanın hükümsüzlüğünü menfaati olanlar, Cumhuriyet savcıları veya ilgili kamu kurum ve kuruluşları mahkemeden isteyebilir.
a. Menfaati Olanlar
Mülga 556 s. KHK’da “zarar gören kişi” olarak düzenlenen kavram, SMK’da “menfaati olanlar” olarak değiştirilmiştir. Menfaati olanlar kavramından ne anlaşılması gerektiği kanunda belirtilmemiştir. Bununla beraber kanaatimizce geçmişte “zarar gören kişi” kavramında olduğu gibi “menfaati olanlar” kavramının da geniş yorumlanması, bu anlamda marka tescilinin hükümsüz kılınmasından herhangi bir surette menfaati olumlu yönde etkilenecek olanların ilgili kavramın kapsamına dahil olduğunun kabulü gerekmektedir. Nitekim “menfaati olma” hali, “zarar görme” halinden daha geniş bir kavram olarak değerlendirilmelidir.[1] Bu kavramın sınırlarının ise usul hukuku kuralları çerçevesinde incelenmesi zorunludur. 6100 s. Hukuk Muhakemeleri Kanunu (“HMK”) m. 114/1-h hükmü gereğince hukuki yararın varlığı dava şartıdır. Bu nedenle her davada olduğu gibi marka hükümsüzlük davalarında da bu şartın varlığı aranacaktır. Menfaati olanlar kavramının sınırı da bu anlamda hukuki yararın varlığı ile belirlenmektedir. Markanın hükümsüz kılınması kararı ile hukuki durumu iyileşecek olan kişilerin hükümsüzlük davası açma konusunda hukuki yararının bulunduğu kabul edilmelidir.[2] Bununla beraber belirtmek gerekir ki markanın hükümsüzlüğünü talep eden kişilerin HMK m. 114/1-h anlamında hukuki yararlarının bulunup bulunmadığı doktrin ve yargı kararlarında çeşitli tartışmalara konu olmuştur.[3]
Menfaati olanlar kavramına verilecek örneklerin en başında elbette marka tescilinden veya tescilin devamından zarar gören veya zarar göre ihtimali bulunan kişiler yer alacaktır. Ayrıca, markaya tecavüz nedeniyle aleyhine dava açılan kişi de markanın hükümsüzlüğünü talep etmede hukuki menfaat sahibi kabul edilmelidir. Bunun yanı sıra marka tescili nedeniyle ceza soruşturma veya kovuşturmalarına uğrayan veya uğrama tehlikesi altında olan kişiler de hükümsüzlük davası açmada hukuki menfaate sahip kabul edilmelidirler.
b. Cumhuriyet Savcıları
SMK m. 25/2 hükmü uyarınca Cumhuriyet savcıları markanın hükümsüzlüğünü talep etme hakkına sahiptir. İlgili fıkrada Cumhuriyet savcılarının hükümsüzlük davası açabilecekleri haller herhangi bir sınırlamaya tabi kılınmamıştır. Bununla beraber Cumhuriyet savcılarının ancak toplumsal yararı ilgilendiren hallerde hükümsüzlük davası açabilmeleri gerektiği, önceki ve sonraki marka sahibi arasındaki ilişkiye müdahale niteliği taşıyacak şekilde hiçbir toplumsal yarar taşımayan hükümsüzlük davalarını ise açamamaları gerektiği doktrinde savunulmuştur.[4] Nitekim Türk medeni usul hukukunda Cumhuriyet savcılarına yalnız istisnai hallerde hukuk davaları açma hakkı tanınmakta, bu haller ise kamu düzenini ilgilendiren haller ve kanunların açıkça görevlendirdiği hallerle sınırlanmaktadır.[5]
Cumhuriyet savcıları marka hükümsüzlük davalarını re’sen açabilecekleri gibi, kamu hukuku ve özel hukuk kişilerinin bildirimi üzerine de açabilirler. Bu doğrultuda hükümsüzlük davası açan Cumhuriyet savcısı aynı diğer kişilerce açılan bir davada olduğu gibi davacı konumunda yer alacak ve davasını HMK anlamında gerekli unsurları ihtiva eden bir dava dilekçesi ile açacaktır.
c. İlgili Kamu Kurum ve Kuruluşları
SMK m. 25/2 uyarınca ilgili kamu kurum ve kuruluşları da marka hükümsüzlük davası açmaya yetkilidirler. Burada dikkat edilmesi gereken husus, ilgili kurum ve kuruluşun kamu kurum veya kuruluşu sıfatına sahip olması zorunluluğudur. Bu kurum ve kuruluşlar arasında Türk Patent ve Marka Kurumu (“TÜRKPATENT” / “Kurum”), belediyeler, bakanlıklar, meslek kuruluşları ve üniversiteler sayılabilir.
B. Davalılar
SMK m. 25/3 fıkrasında marka hükümsüzlük davasının dava tarihinde sicilde marka sahibi olarak kayıtlı kişilere veya hukuki haleflerine karşı açılması gerektiği düzenlenmiştir. Bu anlamda dikkat edilmesi gereken en önemli husus marka hükümsüzlük davalarında TÜRKPATENT’in taraf olarak gösterilemeyeceğidir.
Kurum kararının iptali ile birlikte sunulan hükümsüzlük taleplerinde ise TÜRKPATENT davalı olarak gösterilebilir. Dikkat edilmelidir ki burada Kurum hükümsüzlük davası bakımından değil, yalnızca kararın iptaline ilişkin talep bakımından davaya taraf olacaktır.
II. Marka Hakkına Tecavüz Nedeniyle Açılan Davalarda Taraflar
A. Davacılar
SMK m. 149/1 uyarınca maddede sayılan korumaları sınai mülkiyet hakkı tecavüze uğrayan hak sahibi talep edebilecektir. Öyleyse ilgili maddede sayılan marka hakkına tecavüzün tespiti, durdurulması ve önlenmesi, kaldırılması, marka hakkının ihlaline dayanan tazminat ve tecavüze dayalı diğer taleplere ilişkin davalarda davacı, sınai mülkiyet hakkı tecavüze uğrayan hak sahibidir. SMK m. 7/1 hükmü uyarınca SMK ile sağlanan marka koruması tescil yoluyla elde edilir. Bu anlamda kişinin marka hakkı sahibi olduğundan ve bu hakkının tecavüze uğradığından söz edebilmek için ilgili markanın tescil edilmiş olması, kanunun tescilsiz koruma sağladığı haller saklı kalmak kaydıyla zorunludur.
Belirtmek gerekir ki SMK m. 158/1 uyarınca sözleşmede aksi kararlaştırılmamışsa inhisari lisansa sahip olan kişi de üçüncü bir kişi tarafından sınai mülkiyet hakkına tecavüz edilmesi halinde hak sahibinin SMK kapsamında açabileceği davaları kendi adına açabilir. İnhisari olmayan lisans sahipleri ise SMK m. 158/2 uyarınca sözleşmede aksi kararlaştırılmamışsa marka hakkına tecavüz halinde gerekli davanın açılmasını hak sahibinden talep edebilirler. Hak sahibinin bu talebi kabul etmemesi veya bildirim tarihinden itibaren üç ay içinde talep edilen davayı açmaması hâlinde, lisans alan, yaptığı bildirimi de ekleyerek, kendi adına ve ancak kendi menfaatlerinin gerektirdiği ölçüde dava açma hakkına sahiptir.
B. Davalılar
Marka hakkına tecavüz davalarında davalı, marka sahibinin izni olmaksızın markayı veya ayırt edilemeyecek kadar benzerini kullanmak suretiyle markayı taklit etmek, markayı taşıyan ürünleri satmak, ihraç veya ithal etmek, tecavüz yoluyla markayı taşıyan ürünlere dair sözleşme yapmayı teklif etmek, lisans haklarını izinsiz genişletmek gibi marka hakkına tecavüz teşkil eden eylemleri gerçekleştiren kimse veya kimselerdir. Bu anlamda marka hakkına tecavüz nedeniyle açılan davalarda davalı taraf mütecaviz kişilerdir.
Lisans alanlar da SMK m. 29/1-(ç) hükmü gereğince marka sahibi tarafından lisans yoluyla verilmiş hakları izinsiz genişletmeleri veya üçüncü kişilere devretmeleri halinde marka tecavüzü nedeniyle açılan davalarda davalı olarak yer almaktadırlar.
III. TÜRKPATENT Kararlarına Karşı Açılan Davalarda Taraflar
A. Davacılar
Kurum kararlarından zarar gören muhataplar veya üçüncü kişiler Kurum aleyhine dava açarak ilgili kararın iptalini talep etme hakkına sahiptirler. Zarar gören kavramı ise SMK hükümlerinde veya gerekçesinde açıklanmamıştır. Doktrinde zarar gören kavramı fiilen zarar gören veya zarar görme tehlikesine maruz kalan veya ilgili işareti kullanması haksız şekilde kısıtlanan yahut kısıtlanma tehlikesi ile karşı kalan kimseler olarak açıklanmaktadır.[6]
B. Davalılar
Kurum kararlarından zarar gören üçüncü kişilerin bu kararlara karşı açacakları davaların TÜRKPATENT’e mutlaka yöneltilmesi zorunludur. Bu davalarda marka başvuru sahibinin ya da itiraz sahibinin davalı olarak gösterilip gösterilmeyeceği ise tartışma konusu olmakla birlikte doktrinde ve Yargıtay kararlarında marka başvurusu sahibinin ya da itiraz sahibinin de davalı taraf olarak gösterilmesi gerektiğinin kabul edildiği söylenebilir. [7]
[1] Uğur ÇOLAK, Türk Marka Hukuku, s. 1019, Onikilevha Yayıncılık, 4. Baskı, İstanbul, 2018
[2] Serdar KALE, Marka Davalarında Yargılama Usulü, s. 50, Adalet Yayınevi, 2020, Ankara.
[3] Bkz. ÇOLAK, s. 1022 vd.
[4] Sabih Arkan, Marka Hukuku, C.II., s. 166, Ankara, 1997; KALE, s. 52
[5] Ejder YILMAZ, Savcıların Hukuk Davalarındaki Görevleri, AÜHFD C. XXIX 1972 Sayı:1-2, s. 260
[6] KALE , s.74.
[7] KALE, s. 87-88.; ARKAN, s. 161-163; Yargıtay 11. HD 31.01.2014 tarih ve E. 2014/390 K. 2014/1757; Yargıtay 11. HD 08.10.2013 tarih ve E. 2012/3607 K. 2013/17884